Diyarbakır (antik adıyla Amed) ve çevresinde yapılan son arkeolojik kazılar, bir zamanlar Asur İmparatorluğu’nun etkisi altında olan bölgenin derin tarihine ışık tutuyor. M.Ö. 2. binyılın sonlarından itibaren Kuzey Mezopotamya’da güç kazanan Asurluların, bölgeye yerleşmiş, burayı stratejik bir üs olarak kullandıkları belirtiliyor.

Yapılan kazılarda, Amed ve Lice-Eğil civarındaki antik yerleşimlerde bulunan Asur tabletlerin çarpıcı bilgiler yer alıyor.

ASUR İMPARATORLUĞUNA DERİN BİR BAKIŞ

Sami kökenli bir halk olarak Dicle kıyısındaki Aşur (Qalat Şarqat) kentinden hareket eden Asurluların, M.Ö. 2000 sonrası doğu–batı ticaret yollarını kontrol ederek güç kazandığı kaydediliyor.

Kuzey Irak merkezli bu topluluğun, geniş topraklara yayılarak bir imparatorluk haline geldiği ve başkentlerini Ninova’da kurduğu ifade edilerek, eski Ortadoğu’da en büyük imparatorluklardan biri oldukları bildiriliyor.

”M.Ö. 2. binyılın başında Anadolu’ya uzanan Asurlar, burada koloniler kurdu. Bölgeye çivi yazısını taşıyarak yazılı kültürün temellerini attılar. Ancak gelişimleri inişli çıkışlı oldu; bir dönem Babil’e, uzun süre Mitannilere bağlı kaldılar’ denilen araştırmalarda, M.Ö. 14. yüzyılda bağımsızlıklarını ilan eden Asurluların Fırat’a, oradan da Güneydoğu Anadolu ve Suriye’ye yayıldıkları ifade ediliyor.

DİYARBAKIR’DA KEŞFEDİLEN TABLETLER: BÖLGEDE ASUR İZLERİ

Diyarbakır Lice ilçesindeki Bırkleyn Mağarası’nda çıkarılan tabletlerde M.Ö. 1169–1069 tarihli I. Tiglat-Pileser’e ait iki kitabe dikkati çekiyor.

İlki “Nairi memleketlerinin fatihi, dünyanın dört bucağının kralı, Asur kralı Tiglatpileser” başlıklı; Anadolu’nun kuzeydoğusundan büyük denize kadar uzanan geniş fetihleri içeriyor. İkinci kitabede ise “Amuru memleketinin büyük denizi ve Nairi memleketi denizinden Nairi memleketine üçüncü defa gitti” ifadeleri yer alıyor.

DİYARBAKIR’DA 70 YILLIK HAKİMET

Diyarbakır’ın Asur egemenliğinin M.Ö. 1260’da 1. Salmanasar döneminde başladığı, bu hâkimiyetin yaklaşık 70 yıl sürdüğü belirtilerek, III. Salmanasar dönemine ait iki tabletin daha ortaya çıktığı ifade ediliyor.

İlkinde kendisini “büyük kral, kuvvetli kral, Asur’un kralı” olarak tanımlayan hükümdar, doğudan batıya, dağlardan ovalara kadar uzanan seferlerinin altını çiziyor. İkinci tabelada ise “Güneşin doğuşundan batışına kadar büyük dağlara hakim oldu” ifadesiyle dünyaya âdeta meydan okuyan bir Asur kralı profili çiziliyor.

BÜYÜK KEŞİF: TARİH VE “TABLETLER”İN DANSI

Bu tabletler yalnızca taşınmaz tarihi belgeler olmadığı, aynı zamanda Asur İmparatorluğu’nun siyasi, askeri ve coğrafi yayılmasının da somut kanıtları olduğu kaydedilerek, ”Diyarbakır’da bulunan kitabeler, Amed’in antik çağlardaki rolünü yeniden tanımlıyor. Her bir kelime ve sembol, M.Ö. 3. binyıldan miras kalan bir uygarlığın sesi gibi yankılanıyor” deniliyor.

DÜNYTANIN DÖRT BUCAĞI

Tabletlerde geçen “dünyanın dört bucağı”, “yüksek dağlar”, “büyük deniz” gibi ifadelerin, Asurlular’ın ne kadar geniş bir coğrafyaya hükmettiğini gösterdiği ifade edilerek, Dicle Havzasının ötesine geçen bu uygarlığın izlerinin, medeniyetin doğudan batıya, dağlardan denize yayılma tutkusu ve gücünü temsil ettiği bildiriliyor.

TABLETLER VE DİJİTAL ORTAM

Diyarbakır’ın diğer bölgelerinde de benzer antik materyallerin varlığına inandıklarını belirten arkeologlar, yapılan çalışmaların Asur dönemi kent yerleşimlerinin izlerini de ortaya çıkaracağını belirterek, tabletlerin dijital ortama aktarılmasının epigrafi uzmanlarının detaylı çözümlemesiyle çok daha geniş kamuoyuna duyurulması planlanıyor.